GALERİ

www.ozkanturker.com


 

Anasayfa  Galeri Menü

Convair F-102 Delta Dagger
Monogram 1/48
Ahmet Dönmez

Tarihçe:

 

Ana görevi  her tür hava şartında düşman uçaklarını bulup yok etmek olan F102, Dünyanın ilk süpersonik  her tür hava şartı önleme uçağı ve Amerikan Hava Kuvvetleri envanterindeki ilk operasyonel delta kanatlı uçak. (1)   

Amerikan Hava sahasının savunulması için geliştirilen ve hızla hizmete sokulan   ses hızı altı önleme uçaklarının (2) kısa sürede yetersiz kalacağının anlaşılması üzerine,  Hava Kuvvetleri yetkilileri 1954 yılında hizmete girmesi talebiyle tamamen yeni bir uçak  geliştirilmesi için çalışmalar başlattı. Modern silah sistemlerini karmaşıklığı tamamen yeni bir bakış açısı gerektirmekteydi ve Hava kuvvetleri bu yeni önleme uçağında “silah sistemi” konseptini  geliştirmeye karar verdi. Motor, uçak gövdesi, atış kontrol ve izleme sistemleri, havadan havaya atılan füzeler kendi alanlarında uzmanlaşmış şirketler tarafından ayrı ayrı geliştirilecek ve birbirleri ile uyumlu olacaklardı. Genel olarak WS-201  adı ile   başlatılan bu projede  Hughes şirketi  GAR-1  Falcon havadan havaya  atılan roketleri ve MA-1  atış kontrol sistemi ihalesini kazandı.

Projenin uçak bölümünde ise 6 havacılık şirketi 9 teklif ile  yarıştı. Ön elemeyi kazanan üç şirketten biri olan Convair’in tasarımı  XF92 projesine dayanmaktaydı. Lockheed’in başlarda elenmesinin ve F103  adı ile geliştirilen  Republic tasarımının 1954 yılına yetişmeyeceğinin anlaşılması üzerine Convair tasarımı F102 adı ile ihaleyi kazanan şirket oldu.  Basit bir atış kontrol sistemi ile  geliştirilecek F102A ve ileri aşamada geliştirilmesi  planlanan F102B (üzerinde çalışılan B modeli , öyle farklı gelişti ki, 1956 da tamamen farklı bir uçak olarak F106 olarak adlandırıldı).  Tasarım ve geliştirme sürerken, 1953 yılında  rüzgar tüneli testleri, söz konusu gövdenin ses hızını aşamayacağı ve  planlanan  uçuş yüksekliğinin 1.700 metre altında uçabileceğini gösterdi. Bütün programı tehlikeye sokabilecek ve daha önceki testlerde de sezilen bu ciddi problem, sonunda Convair mühendislerini tasarımlarını ciddi olarak gözden geçirmeye ikna etti. Ulusal Havacılık  Uzay Komitesinden Richard Whitcomb  tarafından  ortaya atılan “area rule” prensibinin tüm projesi kurtarabilecek çözüm olduğu ortaya çıktı. Bu prensibe göre, ses hızına geçişte, aerodinamik direnci engelleyebilmek için, uçuş ekseni boyunca gövde kesiti  sabit olmalıdır ! Gövde kesitini sabitleyebilmek için gövdenin kanatlarla birleştiği bölge boyunca daraltılıp, kanatların bittiği bölümden sonra yeniden genişletildi.  Klasik, “kola şişesi”, veya “arı gövdesi” adı verilen gövde karakteristiği ortaya çıkmış oldu. Otuz cm. civarında uzatılan gövde, daha keskin  açılı kanopi ve motor çıkışının iki yanında uzatılan çıkıntılar ve önceki motorlara göre daha hafif ve güçlü J57 motoru  uçağın performansını önemli ölçüde artırdı. Uçak testlerde kısa sürede Mach 1.2 gibi bir hıza erişti ve başta düşünülen hizmet yüksekliğine ulaştı. Yapılan radikal değişikliler  30.000 civarında parça ve  üretim aracında değişiklikler yapılmasına ve başta düşünülen maliyetin kat kat üstüne çıkılmış olsa da  sonunda seri üretime başlanmış oldu. Üretim aşamasında gövde biraz daha uzatıldı, eksenel dengesizlikleri önleyebilmek için yön dümeni biraz daha yükseltildi ve kanatlar biraz daha arkaya alındı.  


(1) Delta Kanat konseptinin  temelleri  Dr. Alexander Lippisch tarafından 30’larda Almanyada yaptığı çalışmalara dayanıyor. Savaş sırasında  Alman Hava Kuvvetleri için tasarlanan Me163 roket motorlu av uçağı ve  tümüyle delta kanat konsepti ile üretilen  planör DM1, Savaştan sonra Amerika’daki delta kanatlı uçak  tasarımlarını şekillendiriyor. Convair Şirketi tarafından üretilen Model 7002, veya daha sonraki adı ile XF92; konseptin uygulanabilirliğini ispatlamakla kalmayıp,uçuş testleri ve üretim aşamalarında edinilen tecrübe  Convair’in delta kanatlı uçak ihalesini kazanmasına  sebep oluyor.

(2) Bu uçaklar North American F86D “Dog Sabre”, Northrop F89 “Scorpion” ve Lockheed F94 “Starfire” idi


Filo görevi için ilk  kabul 1 mayıs 1956 da gerçekleşti. (Başta düşünülenden yaklaşık 3 yıl sonra!), Hizmetteki ilk zamanlarında iniş takımı, hidrolik gibi sorunları olmasına rağmen  kısa sürede halledildiler  1952 – 1957 arasında  Convair, 5 ayrı anlaşma ile Hava Kuvvetleri için toplam 875 adet F102A üretti. Çeşitli  modifikasyonlar ile  ve atış kontrol sisteminin değiştirilip  sorunsuz çalışan daha gelişkin MG10  sisteminin kullanılması  ile F102A’lar  Nükleer başlık kapasiteli  Douglas üretimi “Genie” ve  Falcon roketlerini kullanır duruma geldiler. Ekim 1957 de,  550. F102A’dan  sonra  yeni tip kanat (Case XX)  kullanılmaya başlandı ve bu yenilik sayesinde hizmet tavanı  18.000 metreye yükseldi.

Bindokuzyüzellisekiz sonlarında  Amerikan Hava Savunma Komutanlığında toplam 627 adet F102A  görev yapmaktaydı. (tüm önleme uçaklarının  yaklaşık yarısı) Genel olarak Amerika Birleşik Devletleri sınırları içinde görev yapmalarına rağmen Bazı filolar Grönland, Pasifik ve  Avrupa’da  (İspanya, Hollanda ve Batı Almanya) görev yaptılar. Vietnam Savaşı sırasında Pasifik te görev yapan bu filolardan bazıları  1962 de Kuzey Vietnam uçaklarının  havaalanlarına yapacakları olası saldırıları önleme amacıyla  Güney Vietmanda konuşlandırıldılar. Güney Asya’daki 10 yıllık görev süreleri boyunca, zaman zaman tasarlanış amaçlarına son derece ters görevler üstlenmelerine rağmen  (yakın destek görevleri!)(1)   mükemmel bir performans gösterdiler. Acil talep durumunda  3 dakikadan az sürede havalanabiliyorlardı.

1960 başlarından itibaren  Hava Savunma  Komutanlığı hizmetindeki F102A’lar kademeli olarak Mc Donnell F101B “Voodo”  ve Convair F106 “Delta Dart” lar la değiştirilmeye başlandılar.(2)  Önemli miktarda  Hava Muhafız Birliklerine (Air National Guard) transfer edildilerse de de, tam olarak hizmetten çıkmayan bu uçak 1970 başlarına kadar Amerikan Hava Kuvvetlerinin Avrupa’daki birliklerinde görev yaptı.(3)  Pek çok Hava Muhafız Birliklerinde görevden sonra  1976 ekiminde hizmetten çıkarıldılar. Elde kalan ve kullanılabilir durumdaki pek çok F102A daha sonra özel bir program çerçevesinde uzaktan kumanda edilebilir, uçar hedefler olarak modifiye edildiler. (QF102A ve PQM102A)

Bir miktar F102A ve Çift kişilik eğitim tipi F102B, Yunan ve Türk hava Kuvvetlerinde de kullanıldı.  

Model:

Monogram tarafından 1990 da üretilmiş olan bu model, klasik Monogram özellikleri taşıyor. Dışa detaylanmış paneller, oldukça detaylı kokpit, iniş takımı yuvaları ve ufak parçalara gösterilen özen, şeffaf parçaların ince ve net oluşu . İyi tarafların yanında, Birleşim yerlerinde sorunlar, parçalarda hafif  kıvrılmalar, kalın çıkartmalar,  ne olduğu her zaman anlaşılmayan  yapım kılavuzu ve genel olarak parçaların birleştiriliş şekli ile ilgili sorunlar.. (En azından  Monogram’ın bu modeli, kalıpladığı modeli gerçekten yapmayı isteyen biri tarafından yapılmış, aynı firmanın F106 modeli gibi –aslında- yapılmasın diye tasarlanmış değil, bu hikayeyi de geniş bir zamanda yazmayı düşünüyorum). Tüm bunları ötesinde, eğer 1/48 ölçek bir F102A yapmayı düşünüyorsanız başka bir seçeneğiniz yok!

 

Model  gene standart bir Monogram özelliği olarak bir dizi seçenek sunuyor. Hava frenlerini açık veya kapalı, burunda  kızılötesi sensor,  gövde içinde taşınan 6 adet Falcon füzesini gösterebilecek biçimde bu bölümü açık veya kapalı yapmak gibi. Gövde altındaki bölümü kapalı yapma  seçeneği insanı bir sürü şeyi boyamak, ince ve  alingirli bir takım kapak, ray , füze vb.’yi yapıştırmaktan kurtaracak görünmesine  rağmen gövdeyle kapalı yapmak için kullanılacak parçanın uyumu oldukça kötü. Kapak ve gövde üzerinde oldukça sıkı tesviye gerektiriyor. Bunu yerine, kapakları açık ve füzelerin takıldığı rayları koyup, füzeleri  kullanmamak bir seçenek olabilir.

İki ayrı tipte (A/E ve C/D versiyonları)  verilen bu füzelerin  detay kalitesi çok parlak değil, kanatçıkları çok kalın ve parçalar arasında uyumsuzluk var. Yeterli referans da bulamayınca, bu bölümü “es” geçmeyi tercih ettim ben.  

(1) Toplam 618 adet bu tür görev uçuşu yapmışlardı. 

(2) Hava Savunma Komutanlığındaki görevleri fazla uzun sürmedi. Yerlerini kısa sürede bu, daha gelişkin uçaklara bıraktılar ancak, ADC deki görevleri, kendinden önceki eski nesil  her hava şartı önleme uçakları ile   1960/70 lerde Amerikan Hava Sahasını korumak üzere tasarlanan uçaklar arasındaki boşluğu doldurması açısından önemlidir.

(3) En son, İzlanda/Keflavik’te üslenen 57. av önleme filosunda  Nisan 1973’e dek görev yaptılar.


Yapıma kokpit ile başladım. Genel olarak fena değil, Convair üretimi  koltuk da oldukça detaylı, ama ne kadar özenli boyarsanız boyayın; oldukça sıkışık ve  dar kokpitte yaptıklarınız, kanopiyi açsanız bile  pek görünmüyor. Açık bir kanopinin potansiyel tehlikelerini de göz önünde bulundurduğunuz da  kapalı yapmak galiba en iyisi. (Bir dahakini kapalı yapacağım) Kokpit  boyanıp bitirildikten sonra,  Sağ ve sol olarak birleşen gövdeleri kolayca kapayacağımı düşünürken.. İki parça halinde verilen eksozu görüp yıkıldım. İç kısımda, kabak gibi görünecek yerde, temizlemesi oldukça zor iki tane kalıp atım izi yetmezmiş gibi, yusyuvarlak olması gereken bu bölüm  düzeltilemeyecek kadar  ovaldi.  Bu bölümü içeriden sytrene (şuna da hala doğru dürüst bir Türkçe karşılık bulamadık!) ile kapladım ve dışa gelen ağız kısmın çevresine de ayrı bir halka kestim. Birleşim yerlerini de macunlayıp, zımpara ile tesviye ettim. Can sıkıcı  bir işlem olmasına rağmen sonuç benim için oldukça memnun edici oldu.

Benzer bir sorun eksoz çıkışının iki yanındaki yarım konik ve içbükey parçalar (87) da da var, bu bölgeyi de dikkatle macunlayıp zımparalamak gerekiyor. Bu işlemlerden sonra gövde parçalarının birleştirdim.

Nisbeten basit bir problem de burada var, ortalara doğru incelen, “kola şişesi” formundaki gövdenin kanatlarla birleşen alt bölümünde içe çöküş var. Buradaki problemi çözmeden kanatları birleştirirseniz, kanatlar ve gövde arasında büyük boşluklar kalıyor. Bu bölüme, gövdeyi olması gereken forma getirebilecek boyutlarda, çerçevelerden kestiğim parçaları yapıştırdım  Alt ve üst olarak iki parça halinde verilen kanatların içine iniş takımının iç kısmı detaylanmış, ön ve arka parçaları da birleştirince tamamlanıyor. Buralarda detay kalitesi geçekten çok iyi. Ben kullanma kılavuzunda verilen renk şemasına uyarak alüminyum rengine boyadım, Fakat yeşil “chromate green” de kullanılabilir. Kanat alt ve üst parçalarının birleşim çizgisi altta, ancak iki parçanın birleştiği yerde oldukça geniş bir aralık kalıyor. Boşluğun bu kadar büyük olması aslında bir avantaj ! Bu boşluğa rahatça 0.56x0.84 mm boyutlarında styrene bir çubuğu oturtabiliyorsunuz. (evergreen numarası 8203/ onluk paket)

 

Modelin kanatları “Case X”  olarak verilmiş, ilk yani kanat uçları aşağıya doğru.  Üretilen ilk 500 civarında uçağın kanatları böyle, daha sonra, uçları yukarı kıvrık “Case XX”  kanatlar üretiliyor.  Türk Hava  Kuvvetlerinde görev yapan uçakların bir kısmı böyle, Monogram’ın daha sonra piyasaya çıkardığı “Promodeler serisi ve son zamanlarda  Revell tarafından yeniden kutulanan modeller bu kanatlar ile geliyor. (Burada Türk  Hava Kuvvetleri uzmanlarını çılgına çevirecek  genişlik ve bakirlikte bir geyik alanı var aslında, ama tüm bu tartışma ve malumatfuruşluklar benim umurumda olmadığı için, bu konuyu nezih forum platformlarında görüşülmek üzere uzmanlara  bırakıyorum).

İniş takımları oldukça karmaşık ve ince. Sabır ve plastik sınırlarını zorlayan bir dizi eğip bükmeden sonra düzgün olarak halledilebiliyorlar. Yerleşim yerlerinde de herhangi bir sorun yok.

 

Ama sorun başka yerlerde var... Hava alıkları ile gövdenin birleştiği yerlerde  oldukça büyük boşluklar var ve her iki hava alığında birleşim tarafındaki   yüzeyler plastiğin kalıptan çıktıktan sonra o noktalarda hafifçe hacim kaybetmesinden dolayı  birleşim yerleri yeterince keskin değil. Buraları  dikkatle zımparalayarak keskinleştirmek gerekiyor. Hava alıklarının iki parçalı olması da bir sorun, iç kısımda birleşim noktalarını zımparalamak hemen hemen imkansız. Buraya başka bir tedavi yöntemi  gerekliydi belki ama benim ne aklım ne de sabrım bu işe yeterli değil.

Hava alıklarını gövdeye yerleştirmek için styrene tabakadan  yaklaşık olarak aynı formda bir parça kesip, birkaç   başarısız denemeden sonra uygun parçayı açılı olarak zımparalayarak birleşim açısını yavaş yavaş denk getirip sorunu çözdüm.  Buradaki sorun parça birleşim yerinin tamamen kapatmak yerine, panel arası oluşturabilecek incelikte bir boşluk bırakabilmek.

Bu sorunda çözüldükten sonra iş, burun konisi ve koninin ucundaki pitot  tüpünü birleştirmek ve gövdeye takmaya kaldı. Başarı ile bu işi halledip, gövdeye taktıktan sonra, uçak ile ilgili fotograf ve profillere bakarken  fark  ettim ki, aslında burun yumuşak bir şekilde  pitot ile birleşmiyor. Koninin ucu hafifçe bombeli ! Bu parçayı işe başlamadan düzeltmemem gerekirdi.     (Bundan sonraki F102 de bu hatayı yapmamaya söz  vererek yola devam ettim ve  cihaz boyama aşamasına geldi)

Boyama – Çıkartmalar :

F102A lar Hizmet süreleri boyunca, çok uzun süre  parlak, açık gri bir renk ile boyanmış olarak kullanılıyorlar(1) ve çok geniş, büyük bir alan oluşturan yön dümenleri, yakıt tankları, ait oldukları filoların renkleri ile resmen “süsleniyor”.  Dönemin  uçaklardaki bu “sünnet yatağı” tadını da çok seviyorum açıkçası.

 Uçak ile ilgili biraz daha bilgi sahibi olmaya başlayınca, yapmaya başladığım model ile birlikte verilen çıkartmaların  Case XX kanatlı bir uçağa ait olduğunu fark ettim.. Halbuki yaptığım uçağın kanatları Case X  idi.  Kutudan çıkan çıkartmaları çok kalın ve renkleri yapay göründüğü için kullanmayı düşünmediğimden bu bir sorun gibi görünmedi gözüme. Nasıl olsa böyle bir konuda mutlaka çelşitli üreticilerde pek çok seçenek vardır diye düşündüm. Göz ardı ettiğim,  tüm bu üreticilerin çoğunlukla  Case XX kanatlı uçakla için çıkartma ürettiğiydi. Sonunda Superscale tarafından  üretilmiş ve bulunabilen 48-958 numaralı setini getirttim. İnanılmaz kalitedeki bu set; esasen çok ufak farklılıkları olan, biri CaseX, diğeri de Case XX   kanatlı iki uçak için.  Case X,  daha önce sözünü ettiğim FS16473  geri renkte, 0-53381 seri numaralı, diğeri ise, Gümüşi metalik bir boyalı. Fazla yaygın olmayan bu renk bindokuzyüz altmışların başında bir süre rastlanıyor. Set ile birlikte gelen şemada kanat üzerindeki “filet”  lerin portakal rengi  olduğu söylenmesine rağmen,  Diğer referanslarda bu bölgeler hep kırmızı gösterilmişti,  ben de kırmızıya boyadım.

 

 

ADC  grey ile boyanmış F102 ve F106  lardaki bu boya parlak ve bu yüzden (belki de uçaklara özenli bir bakım uygulandığından) uçaklar fazla kirlenmiyor,  Panel aralarında kir, yağ birikmediğinden modelin dışa detay olması fazla bir dezavantaj değil. Gene de, fotoğraflara dikkatle bakıldığında, özellikle kuyruğa yakın bölümlerde, Yön dümeni civarındaki bakım panelleri çevresinde bir miktar  panel vurgusu yapmak gereği görülüyor.  Dahası, Gövde üzerinde  belli belirsiz renk değişimleri (Koyuda açığa gidişler) seziliyor. Bu etkiyi verebilmek için gövdedeki kontrol panelleri ve yüzeylerin birleşim aksları üzerinden  temel rengi atmadan önce siyah ile geçtim. Bu yöntem hem atılan açık renk boyanın üzerinde belli belirsiz bir koyuluk sağlıyor, hem de  özel noktalarda üst boyayı hafifçe zımparalayarak dışa detay panel araları, perçinler gibi detayların ortaya çıkmasını sağlıyor.

Model için hangi boyayı kullanacağımı düşürken bir arkadaşımın uzun süre önce verdiği boyayı kullanmaya karar verdim, “JPS” adlı bir Alman Firması üretimi, su bazlı bir akrilik olan  bu boyalar arkadaşımın sık kullandığı ve harikalar yarattığı bir marka idi. (Kendisi; inanılmaz  bir tevazu ile, aslında boyaların çok kolay atılabilir ve kaliteli olduğunu,  onun sadece boyayı hazneye doldurup  tetiğe bastığını söylemesine rağmen, işin yalnızca “kalite” kısmında doğruluk payı olduğunu anlamam uzun sürmedi) İnanılmaz ince katlar halinde atılması gereken bu boyanın yüzeye tutunması, herhangi bir sıvı ile inceltilebilmesi gibi bir boyadan bekleyebileceğiniz normal davranışlar “JPS” bey’in pek umurunda değildi... O kendisi uygun gördüğü zamanlarda, uygun gördüğü sıvı ile ve uygun gördüğü miktarda karışmayı tercih ediyordu. Uzun  denemelerden sonra, boyanın aslında çok yoğun  olduğunu, çok miktarda inceltici kullanılması gerektiğini ve genellikle iyi ilişkiler kurduğu sıvın isopropil alkol –gene de her zaman değil- olduğunu öğrendim, Neden  bu boyayı kullanmakta inat ettiğimi merak ediyorsanız : gerçekten çok ince, ipeksi bir yüzey oluşturuyor ve renk gözüme çok uygun göründü. Bir takım boyaları karıştırmaya kalkmak genellikle bu tür renklerde – en azından benim için – pek iyi sonuç vermiyor.  Çok kat atılması gerektiği, ancak kuruduktan sonra gerçek rengin anlaşılabildiği ve kolayca çizilebildiği halde genel olarak sonuçtan çok memnun kaldım. Boya kurumadan panel dışına attığım  gri akrilik Tamiya boya ile  bir sorun çıkarmadı ve çok ince olduğundan gri boyanın sert olabilecek sınırlarını yumuşattı, ama bir daha kullanır mıyım ? Asla....


(1) Bu renge Amerikan Hava Savunma Komutanlığı  Grisi, “ADC grey” de deniyor.


Boya ipeksi (satin)  olmasına rağmen  iyice kuruduktan sonra ince bir  bezle modelin  yüzeyini dikkatle sildim ve  yüzeydeki boya tozlarını da  sıvı sabunlu bir suyla yıkayınca oldukça parlak, pürüzsüz bir yüzey elde etmiş oldum. Bir kat Tamiya XF-22 akrilik vernik de atınca yüzey rugan ayakkabı gibi oldu. (Bu vernik akrilik olmasına rağmen, selülozik vernikle atılınca çok parlak ve sağlam bir yüzey oluşturuyor).

İnce ve hiçbir sorun çıkarmadan  uygulanabilen  ıslak çıkartmalarda gelince, haftalar süren uğraş biraz anlam kazanır gibi oldu.  Modelin gövdesi üzerindeki Amerikan Hava Kuvvetleri yazısını taşıyan filmin kalınlık yapacağından korkmama rağmen, biraz “solvaset”  ve tek kat vernik ile  sanki yüzeye  boya ile yazılmış gibi oldular.

Gövde altındaki kapakları, burnu, yakıt tanklarını ve açık olan hava frenini yapıştırıp, tekerlekleri de  takınca cihaz biter gibi oldu.İş sadece kanopiyi yerleştirmeye kalmıştı ki, dehşetle  ön camın sorunsuz oturmasına rağmen, açılır kanopi parçası ile üzerine oturduğu parçanın (17 numaralı) aralarında ciddi yükseklik farkı vardı,  bu iki parçayı, istemeye istemeye yapıştırıp, şeffaf bölgeyi maskeledikten sonra, macunlayıp  zımparaladım. Bunu yaparken şeffaf parçanın kenarlarındaki üzerinde perçin izleri olan izolasyon bölgesine de zarar verdim. Krem rengi veya açık kahve rengi boyanması gereken, perçin izlerinin belli olduğu bu bölgeyi özenle çalışmak istememe rağmen, maskeleyemediğim için elle boyamak zorunda kaldım ve sonuç pek de iyi olmadı. Ama en azından iki parça arasındaki boşluğu ve yükseklik farkını yok etmiştim. Artık sizin de sabır sınırlarınızı zorlayan bu bölümle fazla uğraşmayıp kanopiyi de yerleştirip modeli bitirdim nihayet...

 

Aksak tarafları  olmakla birlikte  bitirip rafıma koymaktan gurur duyduğum bu modelden ileride tekrar yapmayı ciddi olarak düşünüyorum. Bu defa, uzmanları ile sıkı iş birliği içine girip bir Türk Hava Kuvvetleri F102’si  olmak şartıyla. Maket artık piyasada bolca bulunuyor. Yani, iş sadece üç nal ile bir-veya bir sürü-  uzmana kaldı....

İyi modeller,

Ahmet Dönmez © 2005

 

Bu sayfadaki yazı ve fotografların tüm hakları  www.ozkanturker.com sitesine ve yazarına aittir. İzinsiz kullanılamaz.