GALERİ

www.ozkanturker.com


 

Anasayfa  Galeri Menü

Type A  Japon Donanması Cüce Denizaltısı

Fine Molds  1/72

Ahmet Dönmez

 

Japon Cüce Denizaltıları[1] ve Pearl Harbour

 Birinci Dünya Savaşı’na katılmış uluslardan biri olan Japon İmparatorluğu, Kaybeden taraf olarak, deniz  gücünü kısıtlayıcı antlaşmalar imzalamak zorunda kaldı.  Potansiyel hasımları olan Amerikan ve Britanya Donanmaları karşısında zayıf  duruma düşen İmparatorluk Donanması söz konusu durumu  değiştirecek çözümler aramaya başladı. Bunlardan biri de, taşıyıcı gemilerden  çatışma başlamadan kısa süre  ayrılabilecek, bağımsız ve etraftaki düşman gemilerine zarar verebilecek küçük denizaltılardı.  Bu fikir hakkındaki  bir makaleden çok etkilenen Donanma Amirali Prens Hirayasu Fushimi’nin direktifi ile 1934’de  iki adet prototip üretildi. (HA.1 ve HA.2)   Son derece gizli olan bu proje dikkati çekmemek için  su üstü gemilerinin tatbikatlarda kullanacağı  sualtı  hedefleri tasarım ve  üretimi olarak tanımlanıyordu. Bu denizaltıları saldırı noktalarına taşıyacak ana gemilerin tasarımına da başlanmıştı. Gene güvenlik nedeniyle bu gemiler Deniz Uçağı  Taşıyıcı gemileri olarak sınıflandırılmıştı. Oysa Chitose sınıfı olarak adlandırılan bu gemiler 12’şer denizaltı  taşıyabilecek şekilde düşünülmüşlerdi.

 Denizaltılar da artık Ko Hyoteki Ko Gata  “Hedef A, Tip A” olarak adlandırılyorlardı. Çok gizli olan bu projede  güvenliği korumak için, gövde parçaları özel tersanelerde ayrı ayrı üretiliyor daha sonra  Kure kenti[2] yakınlarındaki bir adada bu parçalar birleştirilip  suya indiriliyordu. Bu şekilde, 1938’de HA.3’den başlayarak, HA.52’ye dek toplam 49 adet denizaltı üretildi. (Pearl Harbour saldırısında görev alan HA.19’da bu üretim  serisinden, doğal olarak..)    Eğitim ise gene Kure civarında bir adada kurulmuş “P Üssü” adlı tesiste  yapılmaktaydı. Denizaltı sınıfı içinde seçkin bir konumda bulunan mürettebat  navigasyon, açık denizde sefer ve silah sistemleri konusunda mükemmel düzeyde eğitilmekteydi.

 Tüm bunlar Japon Ulusunun hamiyetinden gözünü yaşartacak, göğsünü kabartacak[3] gelişmelerdi ya,  devir de değişmekteydi mateessüf. Uçak gemilerinin deniz savaşlarında  giderek daha  önemli bir  öge haline gelmeleri ile,  bu denizaltıları  güvenli bir mesafeden bırakmak imkansız hale gelmişti. Mesafe hala vardı da, emniyet pek kalmamıştı da denebilir.

 Geliştirilen başka bir saldırı stratejisi ise, önemli hedeflere süpriz saldırılar düzenlemekti... Amiral Isoruko Yamamoto’nun  “Yav, bu Perl Harbır’daki  Amerikan Pasifik Donanmasına saldıralım, Arı kovanına çomak sokarız, Başımız önümüzdeki dört yıl boyunca beladan da kurtulmaz işte, fena mı olur, he ? ” demesiyle, yapı ve mühendislik itibarıyla pek uygun olmasa da, bu yeni silah da saldırı planlarına dahil edildi.

 Savaşa hazır olan fakat hedefleri hakkında bilgilendirilmemiş olan  denizaltı mürettebatlarına eğitimlerini Pearl Harbour ve Singapur Limanları konusunda yoğunlaştırmaları emredildi. Bu arada Japon Donanması’nın büyük denizatlıları  bu ufak cihazları   üstlerinde taşıyabilecek şekilde yeniden düzenlendi. Böyle bir saldırıya onları dahil etmenin anlamı veya anlamsızlığı, Japon Kurmaylarının kafasını kurcalamaya devam ediyordu. Saldırı tarihine üç hafta kala bile kesin karar henüz verilebilmiş değildi. Sonunda, 18 Kasım 1941’de    beş adet C1  sınıfı denizaltı[4] kulelerinin ön kısmında, zincirlerle bağlanmış beş adet küçük denizaltı ile Kure  deniz üssünden Pearl Harbour’a doğru yola çıktı.  Yaklaşık 27 metre boyunda ve iki metre çapındaki  bu  denizaltılar  iki kişi ve iki torpido taşıyordu. Oldukça kısa ömürlü ve denizde yeniden doldurulamayacak 224 akü 600 beygir gücünde bir elektrik motoru ile hareket etmekteydiler.

Görev basitti! Gizlice liman içine girecekler; hava saldırısı başlayana kadar gizlenip ikişer torpidoyu ateşleyeceklerdi. Daha sonra Ford Adası’ nın çevresinden dolaşıp, yedi mil kadar batıda ana gemiler ile buluşacaklardı![5] Gece yarısından başlayarak Limanın yaklaşık 10 mil  açığında denizaltılar ana gemiden ayrılmaya başladılar.

 Saldırı planları yapılırken en çok kaygılanılan konulardan biri, bu ufak denizaltıların  liman civarındaki varlığının farkına varılması durumunda büyük hava hücumunun baskın özelliğini yitireceğiydi. Bununla birlikte, Amerikan güçleri liman içinde Japon denizaltıları görmenin  ne anlama geldiğini anlamakta geç kaldılar !  Mayın gemisi USS Condor saat 3.42’de bir periskop belirledi ve devriye destroyeri USS Ward’ı uyardı. Sonuçsuz aramalardan sonra, saat 5.45’de  denizaltı tekrar belirlendi. Sanırım kararlı bir beceriksizlikle, Ward denizaltıyı bulamamakta direnince, 6.33’de bir uçak duman  şamandıraları atarak  yeri tam olarak belirledi. -Pes be  birader- Üç dakika sonra nihayet denizaltının yerini tesbit eden Ward ateşe başladı.  Birinci atışta ıskalanmasına rağmen ikinci atış yerini buldu ve kulenin alt kısmından isabet alan denizaltı sağ tarafına kaykılarak battı… Amerikan ve Japon donanmaları arasındaki dört yıl sürecek kıyasıya savaştaki ilk  Japon  kaybıydı bu[6]. Saldırıya katılan denizaltılardan sadece biri, Pusula arızası nedeniyle limana giremeyip, gücü tükendiği için dışarıda karaya vuran HA.19 kurtuldu.  Sekiz aralıkta  sağ olarak ele geçirilen Kazuo Sakamaki İkinci Dünya Savaşı’nın ilk Japon esiri oldu. Bu denizaltı günümüzde Fredericksburg, Texas da Amiral Nimitz[7] Müzesi’nde sergilenmektedir.  

 Cüce denizaltıların Bu baskında oynadığı rol bu gün hala cevabı tam olarak verilememiş bir dizi soru sorulmasına neden olmuştur.  Amerikan Donanması Saldırıdan birkaç saat önce bu çok önemli limanın içinde tesbit ettiği denizaltıların varlığına gereken önemi vermedi, alarma geçmedi ? İlk saldırıdaki başarısızlığa ve uğranılan kayba rağmen Japon Donanması benzer saldırıları tekrarladı ve  neden ileriki yıllarda çoğu hiç kullanılmayacak yüzlerce aynı türde denizaltı üretti ? 

Neyse, ben bu ciddi sorularla küçücük aklımı fazla yormayıp, yıllardan beri yapmak istediğim modele döneyim.  

Uzun zamandır bu ilginç hikayede rol almış denizaltılardan birini yapmak istiyordum. “Sovuk Savaş” ve “Viyetnam” temalı modellere biraz ara verip, aranmaya başladım.  Bu tip denizaltıların uzun yıllar tedavülde olan 1/72 vakuform   modelini aradım. Buldum da, fakat  yeryüzünün orasına burasına dağılmış beyfendiler ellerindeki malı satmaya, daha doğrusu alınabilir paralara satmaya pek niyeti değillerdi. Sıkıntıyla sakal falına yatmış “ heyvah! dünya malı dünyada kalacak helbet; amma, bir Ko Hyoteki  yapmış olmayacakmıyız şu fani alemde?” diye düşünürken, bu şeyin plastikten mamul olanı bulunduğu gibi[8], bunun da plastikten olanının varlığını tesbit etmiş bulundum. Japonya’da mukim “Hobbysearch”  namlı bir firmada az miktarda olduğunu da… Nazik Japon bir zat, sağ olsun beni kırmadı, 2.280 yen mukabili satmaya razı  oldu. Gerçek mürekkeple imzalanmış, “alışverişinizden dolayı teşekkür ederiz, umarız mutlu olmuşunuzdur, gene bekleriz” mektubu ile birlikte yaklaşık 10 gün içinde malı kapıdan teslim aldım. (Ulan, ne varsa Doğuda var şerefsizim)

 Aichi adlı bir yerde faaliyet gösterdiği adresi itibarıyle anlaşılan  Fine Molds şirketi tarafından üretilmiş modelin kutusundan tek bir çerçevede oldukça az ama güven telkin edici parçalar, anlaşılır bir kullanma kılavuzu (anlaşılır terimi çizimlere yönelik; çünkü, yeryüzünde Japonca’nın son derece yaygın bir dil olduğuna emin oldukları için tarihçe de dahil tekmili “o” dille yazılmış), muhtevasının kalın olduğu ayan beyan belli bir ıslak çıkartma tabakası  çıkıyor. Parçalar bir miktar temizlenmeye ihtiyaç duyuyorsa da, geceleri uykunuzu kaçırtacak, sizi ter içinde yatağınızdan fırlatacak cinsten değil. Ölçek bu tür bir cihazı modellemek için çok uygun, 1/144 çok ufak, 1/35 veya 1/32 ‘de “nah, kolum kadar” olabilir-di.

Fazla sayıda olmayan parçalar insana rahatsız edici bir güven duygusu verse de,  kanmayacak kadar tecrübeliyim bu işlerde artık… Küçük kesitli ama oldukça uzun gövde yarılarını birleştirirken ortalara doğru nahoş çökmeler olmasın diye bölüm bölüm yapıştırmak gerektiğini seziyorum. Alt ve üst yarı olarak birleşen bu parçalarda fazla zımpara parçaların üzerindeki çok narin ve hoş görünen kaynak izlerini tarumar edebilir. Oldukça dikkat göstermeme rağmen gene de ufak tefek macun işleri çıktı.  Gövde birleştikten sonra sığ bir yuvaya oturacak olan kule bölümü de bir miktar macun ve tesviye istiyor. “Bas macunu gitsin” demek pek akıllıca olmayabilir. Çünkü bu bölümde tankların tahliye ağızları yer alıyor. Onları doldurmamaya dikkat etmek lazım. Bu işte ilk defa Mr. Dissolved Putty diye bir şey kullandım. Yarayışlı bir şey. Kendi kendime” ulan; bak, adamlar ne kadar nazik, herşeye  bay, beyefendi diye hitap ediyorlar” diye dalga geçerken önemli parçalar da birleştirilmiş oldu. Teknenin –af buyrun- kıçındaki yuvarlak pervane koruyucusunu da yerleştirdikten sonra, esas kıllı iş olan ve  parçalar arasında bulunmayan, dümen tertibatını korumaya yönelik  bir dizi çubuğun imal ve tatbikine geldi sıra.

Modele başlarken bunları plastik çerçeveleri ısıtıp çekerek üreteceğim çubuklarla yapmayı düşünüyorum. Kullanma kılavuzunda bunların boyutları verilmişti. Hani şu forumlarda, yörüngeye sokulacak roket açısı hesaplama titizliği ile anlatılan; ama nedense,  konu üzerinde ahkam kesenlerin büyük çoğunluğunun bir kere bile denemediği hissine kapıldığım “spru çekme” işinden söz ediyorum. Her sağlıklı Türk vatandaşı gibi, bu yöntemle yaptığım çubukların bir bölümünü  yapıştırdıktan sonra, gerçek aracın fotoğraflarına baktım doğal olarak, önce değil…  [TYPE-A_8]Maalesef bu çubuklar gerçekte oldukça kalındı, benimkiler ise kabloyu andırıyordu. Yapılanları söküp, bunları daha  kalın bakır tellerle değiştirdim. Gözüme daha uygun göründüler. Gövde üzerindeki ufak tefek detayları da yapıştırdıktan sonra iş boyamaya geldi.

Bu tekneler siyaha boyanmış. Periskopun önündeki haberleşme anteni bile siyah kauçuk kaplı. Bunun tek istisnası pervaneler ve kulede, arkada bulunan bir seyir ışığı. Fakat, denizde dalıp çıkan, sırtı  şiddetli güneş ışınlarına maruz kalan, çok iyi bir işçilikle üretilmediği için, çok da iyi boyanmadıklarını belli bu tekneler üzerinde tuzlu su boya üzerinde bir takım oyunlar çevirebilirdi. Yani aslında siyah falan değildiler… İnternet sitesi Hyperscale’de bu modeli yapan bay Chris Vauchop’un bu işi fevkalade kıvırmış olduğunu da (neyi fevkalade kıvırmıyor ki namussuz ?) teşhis etmiştim.  Ben de bir kat  siyah boyadan sonra açık tonlar ve pastel tozu ile   ton ve parlaklık farkları elde etmeye çalıştım. Sonuç elbette malum şahsınki gibi olmadı ama “elverir” diyerek tadında bıraktım.  Tek şaft üzerinde çalışan iki pervaneyi de taktıktan sonra, sıra kuleden teknenin baş ve kıçına uzanan kablolara geldi. Bunları başta haberleşme anteni sanıyordum. Oysa tekneleri liman   ağzında ve içindeki denizaltı savunma ağlarından korumak için gerilmiş kablolardı. Dolayısıyla, bir antenden daha kalın olmaları gerekiyordu.[9] Uygun kalınlıkta telleri de çektikten sonra modeli bitirdim. Model ile birlikte, bitmiş modelin yanında sergilenebilecek biçimde verilmiş bir tane de torpido var, fakat bunu daha sonraki bir tarihte tesviye edip boyayacağım.  Şimdilik sadece  HA.19, rafımda yavaşça sayısı artan diğer denizaltı modellerimin yanında yerini aldı.

Sonuç olarak: yapımı kolay görünmekle birlikte, dikkat isteyen, güzel bir model.  Daha yetenekli bir modelci gövde üzerinde daha farklı renk oyunları ile çok göz alıcı bir model üretebilir.

 İyi modeller,

 Ahmet Dönmez ©  2008


 


[1] Türkçe’de “Cep Denizaltısı” terimi kullanılıyor.  Ufak olan şeyleri “cep” takısı ile adlandırıyoruz  nedense. “Cep Telefonu” gibi. Cep saati de, cep telefonu da oraya giriyor ama, kırk altı tonluk bir kütle ? Hah, bak orda  ciddi şüphelerim var.

[2] Hiroshima  yakınlarında , iç denize kıyısı olan bu kent Japonya’nın en önemli gemi üretim merkezlerinden biri.  Ünlü –ve talihsiz- savaş gemisi Yamato’da burada üretilmiştir.  Günümüzde de,  kent ve civarında büyük kuru yük gemileri ve tankerler üretilmeye devam ediliyor.  (Esasen,  Ayvalık Tostu, Anzer balı,  İzmit pişmaniyesi gibi değil mi ? Bizde  Devrek’in   bastonu, onlarda  Kure’nin   çelikten mamul yüksek tonajlı  savaş ve  ticaret gemisi meşhur...)

[3] Japon  taksi şöförlerinin de arabalarının kaputlarının  farla birleştiği yerle  bayraklarını yapıştırıp yapıştırmadıklarını hakikaten  merak ediyorum.

[4] Oldukça büyük,  yaklaşık 110 metre boyunda, (Kıyaslarsak: Alman Tip 7C denizaltısı 67 metre boyunda ve 1.000 ton ağırlığında) 3.600 tonluk bu denizaltılar, 1940 – 1941 yıllarında  toplam beş adet üretilmiş.  I-16, I-18, I-20, I-22  ve I-24. Cüce denizaltıları taşıyabilecek biçimde yeniden düzenlemiş olduklarından, savaş süresince Pearl Harbour’dakine benzer saçma sapan saldırı  görevlerinde kullanılmışlar. Mayıs 1942’de Diego Suarez, Madagascar’daki İngiliz deniz üssüne, ertesi gece Sidney Limanına, aynı yılın kasımında da Guadalcanal’a ..Tahmin edeceğiniz gibi  bu hücumların tümü de hüsran. Benzer hüsran dipnotumuza konu C1 denizaltıları içinde geçerli.

[5] Kağıt üzerinde işler görünen bu plandaki hesap Ford Adası’ndakine pek uymayacaktı…

[6] Bu denizaltı 61 yıl sonra, Ağustos 2002’de  Hawai Sualtı Araştırma Laboratuarına ait  derin deniz araştırma denizaltıları tarafından  400 metre derinlikte bulundu. Savaştan sonra, Amerikan donanması tarafından planlı bir şekilde, liman açıklarına atılmış yaklaşık 1.000 civarında askeri araç (tanklar, uçaklar, yakıt tankları, kamyonlar vb.) nedeniyle bu batığı basit bir  sonar araştırması ile bulmak imkansızdı. Tüm  objelerin yıllar boyu yerlerinin belirlenmesinden sonra, en olası hedeflere yapılan dalışlarla  bu çok önemli batığın yeri tesbit edildi. Taşıdığı tarihi öneme atfen  tam koordinatları gizli tutulmaktadır. İlgili internet sayfasında çok ilginç fotoğraflar olan bu siteyi ziyaret etmenizi öneririm. www.soest.hawaii.edu/HURL/midget.html

[7] Beyefendi’nin doğum yeri olması şeysiyle oraya  yapmışlar müzeyi.

[8] Istanbul’un  Dudullu semtinde,  bazı kavşaklarda gece renk tonları değişen şekilde ışıklandırılmış, plastik palmiye ağaçları var. Mor renkli olarak ürpermeye başlayan sonunda parlak yeşil ve sarıya dönenini gördüm ben, boktan bir bilim kurgu filminden fırlamış gibiydi. (Aslında bu konuyu Dudullu Belediye Başkanı zat ile münhasıran görüşmek için delice bir istek duymaktayım)  Denizaltının plastiği neden olmasın?

[9] Ağları tekneye  zarar vermeden kesmek amacıyla kulenin önünde bir kesici ve torpidoların gene bu ağlar tarafından engellenmesini önlemek için de burunda bir koruyucu kafes var. Daha sonraki liman saldırılarında bu önlemler daha da geliştirilmiş.  

 

 

Bu sayfadaki yazı ve fotografların tüm hakları  www.ozkanturker.com sitesine ve yazarına aittir. İzinsiz kullanılamaz.